Merhaba, bugünkü konumuz evcil hayvan kaybı sonrası yas süreci. Sevdiğimiz bir evcil hayvanı kaybetmek, birçok kişi için derin bir yas süreci anlamına gelir. Onlar sadece birer hayvan değil; ailemizin bir parçası, dostlarımız ve hayatımızı paylaşan en yakın arkadaşlarımızdır. Bu yüzden kayıpları, tıpkı bir insanı kaybetmek gibi yoğun üzüntü, özlem ve hatta suçluluk hissi yaratabilir.
Bugün, evcil hayvanını kaybeden kişilere yol gösterici olması umuduyla Psikolog Bilge Uğurlu Kuru ile bir röportaj gerçekleştirdik. Kayıp hissiyle sağlıklı bir şekilde nasıl başa çıkılabileceğini, suçluluk ve üzüntü gibi duyguların nasıl yönetilebileceğini ve bu süreci yaşayan kişilere nasıl destek olunabileceğini bizimle paylaştı.
Eğer siz de bir evcil hayvanınızı kaybettiyseniz ya da bu süreci yaşayan birine destek olmak istiyorsanız, bu röportajda size rehberlik edecek değerli bilgiler bulabilirsiniz.
—————————————————————————–
1-Evcil hayvan kaybı neden bir yas süreci olarak tanımlanır? Bu tür bir kaybın etkileri, bir insan kaybı ile karşılaştırıldığında benzerlikler ve farklılıklar içerir mi?
Evcil hayvanlarımız bizimle yaşayan, rutinlerimizin parçası olan, aramızda sevgi bağı hissettiğimiz dostlarımızdır. Bu nedenle tıpkı insan dostlarımızla kurduğumuz bağda olduğu gibi evcil hayvanlarımızla kurduğumuz bağda da duygusal dinamikler bulunur. Bu nedenle bir evcil hayvanımızı kaybettiğimizde yas sürecine gireriz. Evcil hayvan kaybı, pek çok insan için tıpkı bir aile üyesini kaybetmek kadar acı verici bir deneyimdir. İnsan kaybından sonraki yas sürecinin evreleriyle evcil hayvan kaybından sonraki yas sürecinin evreleri oldukça benzerdir. Evcil hayvanını kaybeden kişi önce bu kayba inanmakta zorlanır ardından yoğun bir üzüntü, boşluk duygusu, öfke, suçluluk, pişmanlık gibi çeşitli duygular yaşar.
Öte yandan insan kaybından sonraki yas süreciyle evcil hayvan kaybından sonraki yas sürecinin farklı yönleri de vardır. En büyük fark, toplumsal algıdır. İnsan kaybında taziyeler, cenaze törenleri gibi destek mekanizmaları devreye girerken evcil hayvan kaybında aynı desteği görmek pek mümkün olmayabilir. Burada şuna da değinmek istiyorum. Evcil hayvan sahipleri zaman zaman ötenazi kararı vermek durumunda kalabiliyorlar bu da yas sürecine yoğun suçluluk duygularının eşlik etmesine yol açabilir.
2.Evcil hayvanını kaybeden bir kişi genellikle hangi duygusal tepkileri yaşar? Yas sürecinin evreleri var mıdır? Bu kaybın uzun vadede kişinin psikolojik sağlığı üzerindeki etkileri neler olabilir?
Evcil hayvanını kaybeden kişi, derin bir duygusal boşluk ve üzüntü hissedebilir. Bu süreçte kişinin duygusal tepkileri insan kaybındaki yas tepkilerine oldukça benzerdir. Kaybın ardından bir şok ve inkar evresi gelir. Bu evrede kişi kaybı tam olarak kabullenmekte zorlanır. Ardından yoğun bir üzüntü, suçluluk ve öfke hissedilebilir. Özellikle kişi “Daha fazla bakım sağlayabilir miydim?”, “Onunla daha fazla zaman geçirebilir miydim?” gibi düşünceler içine girer. Sonraki evrede kişi kaybı geri almak için keşkelerle dolu düşünceler geliştirir. Bu evre pazarlık evresidir. Pazarlık evresinden sonra depresyon evresi gelebilir. Bu süreçte kişi derin bir üzüntü ve boşluk duygusu yaşar. Ek olarak kişinin uyku düzeni bozulabilir, sosyal hayattan geri çekilebilir. En son evre ise kabullenmedir. Kabullenme sürecinde kişi kaybı içselleştirmeye ve hayatına devam etmeye başlar ancak bu, kişinin evcil hayvanını unuttuğunu değil acısını yönetmeye başladığını gösterir.
Bu evreler genellikle belirli bir sıra içinde tanımlansa da her birey için aynı şekilde ilerlemez. Kişi bazı evreleri daha hızlı geçebilirken, bazılarını daha uzun süre yaşayabilir ya da bir evreye bir süre sonra tekrar geri dönebilir. Örneğin kabullenme aşamasına gelmiş biri, bir tetikleyiciye bağlı olarak tekrar öfke ya da depresyon evresine dönebilir. Yas süreci doğrusal değildir ve her kişinin yas deneyimi kendine özgüdür.
Kaybın uzun vadedeki etkileri kişiden kişiye değişebilir. Yas süreci sağlıklı bir şekilde işlenirse, kişi zamanla kaybı kabullenir ve evcil hayvanının anısını huzurla iç dünyasında yaşatabilir ancak bazı durumlarda kayıp daha ciddi sorunlara yol açabilir. Özellikle evcil hayvanı birincil duygusal destek kaynağı olan ya da yalnız yaşayan kişiler için kayıp süreci daha zorlayıcı olabilir.
3- Evcil hayvanını kaybeden bazı kişiler çeşitli sebeplerle kendini suçlu hissedebiliyor. Suçluluk duygusundan kurtulmak için neler yapılabilir?
Evcil hayvanını kaybeden kişiler, “Daha iyi bakabilir miydim?”, “Daha erken fark etsem kurtulabilir miydi?”gibi düşüncelerle kendini suçlu hissedebilir. Suçluluk duygusu aslında kişinin evcil hayvanına ne kadar değer verdiğinin bir göstergesidir ancak bu duygu aşırı hale geldiğinde kişi yas sürecini sağlıklı biçimde yaşayamayabilir. Suçluluk duygusunu hafifletmek ve sağlıklı bir yas süreci geçirmek için şunlara dikkat etmek önemlidir:
- Suçluluk duygusunun kaynağını anlamalısınız. Bu duygu genellikle sevdiğimiz birini kaybettiğimizde hissettiğimiz çaresizlikten doğar. Kendi kendinize “Elimden geleni yaptım mı?” Sorusunu sormalı ve bu soruyu dürüstçe yanıtlamalısınız. Bu noktada insan olduğunuz ve kusursuz olamayacağınız gerçeğini de göz önünde bulundurmalısınız.
- Bir duygunun şiddetini azaltmak için ona temas etmek gerekir bu nedenle hissettiğiniz suçluluk duygusunu bastırmamalı, duygunuzu kabul etmeli ve deneyimlemelisiniz. Suçluluk duygusu yas sürecinin olağan bir parçasıdır. Bu duyguyu yok etmeye ve görmezden gelmeye çalışmak yerine duygunuzu birileriyle konuşabilir veya bir kâğıda yazabilirsiniz.
- Evcil hayvanınızın sizinle geçirdiği mutlu anları hatırlamaya çalışabilirsiniz. Ona sağladığınız güzel anları, verdiğiniz sevgiyi kendinize hatırlatabilirsiniz. Bu sayede suçluluk duygunuz yerini rahatlığa ve minnettarlığa bırakabilir.
- Suçluluk duygunuz zaman içinde azalmıyor ve işlevselliğinizi etkiliyorsa profesyonel destek alabilirsiniz.
4- Kayıp yaşayan birinin bu süreçle sağlıklı bir şekilde başa çıkabilmesi için hangi yöntemleri önerirsiniz? Bu süreçte faydalı olabilecek önerebileceğiniz destek grupları, kitaplar veya diğer kaynaklar var mı?
Kaybın getirdiği duyguların normal olduğunu kabul ederek işe başlamak gerekir. Yas süreci herkes için farklı ilerlese de herkes için ortak olan nokta şudur: “Duygularını bastırma”. Önce kabul sonra ifade olarak da söyleyebiliriz. Yani ilk olarak kaybı kabul etmek sonrasında da kaybın getirdiği duygu ve düşünceleri ifade etmek gerekir. Kaybedilen evcil hayvanınız için bir mektup yazmak, yazı yazmak, günlük tutmak, bir arkadaşınız veya aile üyenizle yaşadıklarınızı paylaşmak veya bir uzmandan destek almak gibi çeşitli ifade etme yöntemlerini kullanabilirsiniz. Bu süreçte önemli bir nokta da rutinlerinize geri dönebilmeniz. Yas sürecinde kendinizi tamamen kapatmak yerine günlük yaşamınıza yavaş da olsa dönmek iyileşme sürecinizi destekleyecektir.
Türkçe kaynaklarda çocuklar için evcil hayvan kaybı konusunu işleyen kitaplar bulunsa da yetişkinlere yönelik bir kaynak öne çıkmıyor. İngilizce kaynaklar arasında ise Wallace Sife’ın The Loss of a Pet kitabı evcil hayvan kaybı sonrasındaki yas sürecini işleyen iyi bir rehber olabilir. Facebook, Twitter gibi sosyal medya platformlarında evcil hayvan yas destek grupları (örn; Pati Yası grubu) bulunabilir. Bu gruplarda benzer deneyimler yaşayan kişilerle konuşmak rahatlatıcı olabilir. Bazı veteriner klinikleri veya hayvan dernekleri de yas süreciyle ilgili destek programları sunabiliyor. Bu programlara göz atmak da işlevsel olabilir.
5- Kayıp yaşayan kişiler, evcil hayvanlarının eşyalarını hemen kaldırmalı mı? Yoksa bu kararı kişisel bir değerlendirme ile mi vermeliler?
Herkesin yas sürecine verdiği tepki farklıdır. Evcil hayvanının eşyalarını hemen kaldırmak bazı insanlar için iyileşme sürecini kolaylaştırabilirken bazıları için bu aceleci ve zorlayıcı olabilir. Dolayısıyla bazı kişiler için eşyalar sevgi dolu anıları hatırlamanın bir yolu iken bazı kişiler için eşyalar acı verici olabilir. Burada önemli olan yas sürecini zorlaştıracak bir baskıya maruz kalmadan kişinin kendi duygularını dikkate alarak karar vermesidir. Eğer kişi henüz hazır hissetmiyorsa eşyaları kaldırmak için kendisini zorlamamalıdır.
6- Evcil hayvan kaybının hemen ardından kişilerin yeni bir hayvan sahiplenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu karar yas sürecini nasıl etkiler? Kaybedilen evcil hayvana fiziksel olarak benzeyen bir hayvanın tercih edilmesinin olumlu ya da olumsuz etkisi olur mu?
Yeni bir evcil hayvan sahiplenme kararı, kişinin yas sürecindeki duygusal durumuna ve kaybını nasıl anlamlandırdığına bağlı olarak farklı etkiler oluşturabilir. Kişi kaybını kabul edememiş ve yas sürecini tamamlamamışsa yeni bir evcil hayvan sahiplenmek pek de uygun olmaz. Öte yandan yas sürecini sağlıklı bir şekilde geçiren ve yeni evcil hayvanını kabul etmeye hazır olan kişiler için bu karar duygusal iyileşmeyi destekleyebilir.
Kişinin kaybettiği bir sevdiğine benzeyen başka bir canlıya yönelmesi bağlanma hissini artırabilir. Görsel benzerlik bazı insanlar için duygusal bir rahatlama sağlayabilir. Bu sayede yeni dostlarını eski dostları ile olan bağlarını yücelten bir devamlılık hissi içinde kabul edebilirler. Öte yandan bir “yerine koyma” süreci yaşanırsa kişi farkında olmadan yeni evcil hayvanını eski dostuyla kıyaslayabilir. Bu durum yas sürecini uzatabilir ve yeni bağın sağlıklı biçimde oluşmasını engelleyebilir.
Özetle yeni bir evcil hayvan sahiplenmek yas sürecinin nasıl yaşandığına bağlı olarak hem iyileştirici hem zorlaştırıcı bir etki oluşturabilir. Önemli olan bu kararın bir duygusal kaçış veya eksikliği doldurma amacıyla değil yeni bir canlıyla sağlıklı bir bağ kurmaya hazır hissedildiğinde verilmesidir.
7- Evcil hayvanını kaybeden bazı kişiler yaşadıkları üzüntü nedeniyle bir daha hayvan sahiplenmemeye karar verebiliyor. Bu kişilerin yeniden hayvan sahiplenmeye teşvik edilmesi doğru bir yaklaşım mıdır?
Burada önemli olan nokta kişinin bu kararının arkasındaki nedenleri anlamaktır. Kişi yeni bir hayvan sahiplenmenin yeniden aynı acıyı yaşama ihtimali anlamına geleceğini düşünüyorsa, bu kayıptan kaynaklanan travmatik bir öğrenme sürecinin sonucudur. Kişi üzücü bir deneyimi tekrar yaşamamak amacıyla kendini koruma altına alma arzusu hisseder. Bu durumda kişiyi teşvik etmek doğru bir yaklaşım olmayabilir çünkü muhtemelen kişinin yas süreci devam etmektedir. Bu durumdaki bir kişiyi yeniden evcil hayvan sahiplenmeye teşvik etmek kişinin sahipleneceği canlıyla sağlıklı bir bağ kuramamasına yol açabilir. Yeni bir dost edinmek, kaybedilen canlının yerine bir diğerinin konulması anlamına gelmemelidir. Bu nedenle kişinin yeni bir sevgi bağı kurmaya hazır hale gelmesinin beklenmesi ve kararı kendisinin vermesinin beklenmesi daha uygun olacaktır.
8- Yakın çevresindeki insanlar kayıp yaşayan birine nasıl destek olabilir? Nelere dikkat etmeli ve hangi davranışlardan kaçınmalıdır? Kayıpla baş etmekte zorlanan birini anlamak için hangi belirtiler gözlemlenebilir? Bu durumda profesyonel destek alınması gerektiğini nasıl fark edebiliriz?
İlk olarak evcil hayvanını kaybeden kişilere olan yaklaşımımızda kaçınmamız gereken hatalı yaklaşımlardan bahsetmek istiyorum.
- Kaybı küçümsemeyin: “O yalnızca bir hayvandı”, “Yeni bir hayvan sahiplenirsin” gibi ifadeler kişinin duygularını yok sayar ve yas sürecini zorlaştırır.
- Aceleci olmayın: Kişiye hızlıca toparlanmak zorundaymış gibi hissettirmeyin.
Herkesin iyileşme sürecinin farklı olduğunu unutmayın.
- Kendi yas sürecinizle kıyaslamayın: “Benim de hayvanım öldü bu kadar üzülmedim” gibi ifadeler kullanmayın. Herkesin yas süreci biriciktir.
Destek olmak için yapabileceklerimiz ise şunlar;
- Duygularını paylaşmasına izin verin: Kişinin kaybını anlatmasına olanak verin.
- Empati gösterin
- Pratik destek sunun: Kişi günlük işlerini yapmakta zorlanıyorsa ona yardımcı olmayı teklif edin.
- Anılarını yaşatmasına destek olun: Kaybedilen evcil hayvanın fotoğraflarını içeren bir albüm yapmak veya bir anı köşesi hazırlamak kişinin kaybını daha sağlıklı biçimde kabul etmesine yardımcı olabilir.
Herkes yas sürecini farklı yaşasa dahi kayıpla baş etmekte zorlanan kişilerde birtakım ortak belirtiler görülebilir. Bu belirtilerden bazıları şu şekildedir:
- Yoğun suçluluk duyguları
- Depresif ruh hali, umutsuzluk, ilgisizlik
- Sosyal geri çekilme, insanlarla iletişim kurmaktan kaçınma
- Uykusuzluk veya aşırı uyuma
- Günlük rutinleri sürdürmekte güçlük
- Kaybedilen evcil hayvanı hatırlatan yerlerden, nesnelerden, kişilerden uzak durma
Bu belirtiler pek çok kişide ortak olsa da yas sürecinin zamanla hafiflemesi beklenir. Öte yandan kaybın üstünden aylar geçmesine rağmen kişi günlük yaşamına dönemiyor, yoğun bir duygusal çöküş yaşıyor, kayıpla ilgili düşünceler zihnine yoğun ve girici biçimde geliyorsa sürecin patolojik yasa evrildiğini düşünebiliriz. Bu ve benzeri durumlarda bir psikoloğa başvurmak kişinin kaybını sağlıklı biçimde anlamlandırmasına ve duygusal iyileşme sürecine girmesine yardımcı olabilir.
9- Evcil hayvanını kaybeden aileler çocuklarına bu durumu nasıl açıklamalıdır? Yaş gruplarına göre uygun yaklaşım değişir mi? Çocuklara bu süreçte beyaz yalanlar söylemek doğru bir yöntem midir?
Evcil hayvanını kaybeden bir çocuğa bu durumu açıklarken hassas ve özenli davranmamız gerekir. Çocuğun yaşı ve duygusal gelişim düzeyi yapacağımız açıklamayı şekillendirecektir.
0-3 yaş grubundaki çocuklar ölüm kavramını anlamlandırmakta zorlanırlar. Bu yaş grubundaki çocuklara “Evcil hayvanımız artık burada değil” gibi bir açıklama yeterli olacaktır. “Uyudu, uzun bir tatile gitti, cennete gitti vb” açıklamalar uygun değildir. Bu ifadeler çocuğun durumu anlamlandırmakta zorlanmasına ve evcil hayvanının geri döneceğini düşünmesine yol açabilir.
4-6 yaş grubundaki çocuklar ölümün geri dönülemez olduğunu tam olarak kavrayamazlar ancak ölüm kavramını kısmen anlamaya başlarlar. Basit ve gerçekçi bir dille açıklamak en doğrusu olacaktır. “Evcil hayvanımız yaşlandı/hastalandı ve artık bizimle değil.” Gibi bir açıklama yeterli olacaktır.
7-10 yaş grubundaki çocuklar ölümün kalıcı olduğunu anlamaya başlarlar ve daha fazla soru sorabilirler. Onlara gerçekleri anlatırken duygularını paylaşmaları için alan tanımak önemlidir. Bu yaş grubundaki çocuklara ölümün yaşamın doğal bir parçası olduğu anlatılmalı ve yas sürecinin normal olduğu vurgulanmalıdır.
11 yaş ve üzeri çocuklar ölümün ne olduğunu tam anlamıyla bilirler ancak duygularını baskılayabilirler. Bu yaş grubundaki çocukları duygularını paylaşmaları için teşvik etmek ve yas sürecini birlikte geçirmek önemlidir.
Bu süreçte çocuklara herhangi bir yalan söylemek doğru değildir. “Kaçtı, başka bir aileye gitti, geri gelecek” gibi yanlış bilgiler vermek çocuğun güven duygusunu sarsabilir. Bu yalanları kullanmak yerine çocuğa yaşına uygun biçimde gerçeği anlatmak gerekir. Bu süreçte evcil hayvan kaybını konu alan çocuk kitaplarından faydalanmak da iyi olabilir.
10- Kayıp yaşayan bir kişi, toplumun yeterli hassasiyeti göstermediğini düşündüğünde nasıl etkilenir? Bu durumda kendini nasıl ifade edebilir? Bu konuda toplumda bir farkındalık eksikliği olduğunu düşünüyor musunuz?
Kayıp yaşayan kişi çevresinin yeterli hassasiyeti göstermediğini düşündüğünde hayal kırıklığı, yalnızlık, dışlanmışlık, öfke vb.pek çok duygu hissedebilir. Yas süreci kişinin duygusal olarak kırılgan olduğu dönemlerden biridir ve destek eksikliği veya hatalı destek tutumları kişinin yas sürecini zorlaştırabilir. Toplumda genellikle kayıplara kısa süreli bir ilgi gösterilir. Sonrasında kayıp yaşayan kişinin hızla eski hayatına dönmesine yönelik bir beklenti doğar. Bu durum kayıp yaşayan kişinin yas sürecini sağlıklı biçimde yaşamasını engelleyerek duygularını bastırmasına, öfke ve kırgınlık hissetmesine yol açabilir. Bu durumda kişi duygularını açıkça paylaşarak destek talep etmelidir. Benzer deneyimler yaşayan kişilerle iletişime geçmek, destek gruplarına katılmak veya sanat, yazı gibi yollarla duygularını dışa vurmak kişinin yas sürecini daha sağlıklı geçirmesine yardımcı olabilir. Toplumda yas sürecine yönelik farkındalık oluşturmak önemlidir. Bilmeliyiz ki yas herkes için farklı işleyen bir süreçtir. Bu süreçte kaybı yaşayan kişiyle empati yapmak, kişinin duygularını paylaşmasını teşvik etmek sürecin kişi adına daha güvenli ilerlemesine yardımcı olabilir.
11- Zamanla insanların yaşadığı acı hafifleyebiliyor ancak bazı kişiler eskisi kadar üzülmedikleri için kendilerini suçlu hissedebiliyor. Bu duygu ile nasıl başa çıkılabilir?
İnsan doğası gereği adapte olmaya, uyumlanmaya ve alışmaya yönelik bir canlıdır. Zamanla acının hafiflemesi veya kişinin başa çıkma becerilerinin gelişmesi olağandır. Ancak bazı kişiler acının hafiflemesine bağlı olarak suçluluk hissedebilir. Burada kişinin suçluluk duygusunun anlamını keşfetmesi gerekir. Keza tüm duygular için bu geçerlidir. Duygudan kurtulmaya çalışmak yerine duygunun taşıdığı mesajı görmek gerekir. Suçluluk duygusu, kişinin kaybettiği evcil hayvanına verdiği önemin büyük olmasından kaynaklanır. Oysa duyguların zaman içinde şiddetinin azalması veya kişinin başa çıkma becerilerinin gelişmesi fizyolojik olarak da kaçınılmazdır. Duygular beyinde amigdala denilen bir bölgenin uyarımına bağlı oluşur. Hiçbir bedensel sistem amigdala da dahil olmak üzere aralıksız biçimde uyarılamaz (fiziksel süreğen bir hastalık, süreğen travma vb. hariç) dolayısıyla kişinin de var olan suçluluk duygusunu mütemadiyen hissetmesi fiziksel olarak da mümkün değildir. Zamanla acı duygusunun azalması kaybın etkisini yitirdiği anlamına gelmez. Kişi yalnızca kaybıyla yaşamayı öğrenmiştir.
———————————————
Öncelikle yoğun programında vakit ayırıp sorularımızı cevaplayan ve bize yol gösteren Psikolog Bilge Uğurlu Kuru’ya teşekkür ederim.
Ardından, konuya dair sizlerle birkaç cümle paylaşmak isterim. Yıllardır sokak hayvanları için çabalayan bir gönüllü olarak, evcil hayvan kaybı acısı ne yazık ki benim için yabancı bir duygu değil. Eski okuyucularım, ilk kedimiz Cemal’in vefatını iyi bilir; adı geçtiğinde hala burnumun direği sızlar. Vefatının ardından günlerce ablam da ben de toparlanamadık; sanki hayat durmuş gibiydi. Zamanla acının şiddeti azalsa da, benim için yas sürecinde en zorlayıcı kısım her zaman “suçluluk duygusu” oluyor. Bu duyguyla başa çıkabilmek için hayvanseverliğine inandığım arkadaşlarımla konuşuyor veya veteriner hekimlere danışıyorum. Defalarca “Benim hatam olmadığını” duymaya ihtiyaç duyuyorum. Doğru mu bilmiyorum; ancak özellikle yas sürecinin başlarında başka hayvanlarla daha fazla ilgilenmek, bir başka hayvana fayda sağlamak odağımı değiştirmeme yardımcı oluyor.
Bu acıyı deneyimlemiş olanlar varsa, tecrübelerinizi bizimle paylaşmanızı rica ediyorum. Böylece, paylaşımlarınız herkes için yol gösterici ve destekleyici olabilir.
Semra
25 Şubat 2025Günlerdir bu röportajı bekliyordum. Nedense kendim girip araştırmak dahi istemedim. Yas sürecimi sağlıklı geçirmeyi araştırmak bile suçlu hissettiriyordu. Bir kaç kişi dışında gerçek düşüncelerimi kimseyle paylaşamadım, paylaşmadım. Anlaşılabileceğimi düşünmedim. “Altı üstü kedi” “Bu kadar abartma” cümlelerini duymaktan korktum. Ama anlatmak istiyorum.
Oğlum 5 yaşındaydı. Gideli 23 gün oldu. 4,5 yıldır arka patileri felçliydi. 7/24 birbirimize bağımlıydık. Birbirimize diyorum çünkü sadece onun bana olan çiş kaka alma süreci bağımlılığı değildi bu. Benim de duygusal olarak ona ihtiyacım vardı ve birbirimizi tamamlıyorduk.
Kalp büyümesi teşhisi aldıktan kısa bir süre sonra yaşadığımız komplikasyonlar nedeniyle klinikteydik, durumu iyiye gitmiyordu. Bu süreçte hiçbir yaşamsal gereksinimimi yerine getirmedim. Yemek yemedim, su içmedim, sadece sigara içerek klinik bahçesinde ağlayarak bekledim.
Hekim “Başınız sağolsun” dediğinde iki göğsümün arasında gerçek bir ateş hissettim. Fiziki bir acıydı, sanki gerçekten yanıyordum. Soyunmaya başladım. İnkarım o an başladı. “Yok” diyordum, bir şey vardır “Yanlış bilgi vermişiz oğlunuz yaşıyor” diyecekler diye geçiriyordum içimden. Ama öyle olmadı.
Oğlumu kucağıma aldığımda sanırım yine bu inkar nedeniyle sarmalarına izin vermedim. Kucağımda eve getirmek istedim. Vücudu katılaşmaya başlamasına rağmen “Yok yok eve gidelim yaş mamayı görünce gelir kendine” düşüncesi geçiyordu kafamdan. Biliyorum çok saçma geliyor ama gerçekten böyle düşünüyordum. İnanır mısınız bu duygu gömdükten sonra dahi geçmedi.
Çalıştığım için iki gün izin alabildim. Çünkü kurumsal hayatta insan yakınlarımız vefat ettiğinde verilen idari izin, evcil hayvan vefatında verilmiyor. Bu iki gün neredeyse durmaksızın ağladım. Evde tüyünü gördüğümde, mama kaplarını gördüğümde, kokusu burnuma geldiğinde, çiş kaka alma seremonimizin zamanlarında, her ama her anda ağladım. Kimseyle konuşmadım. Halbuki eşim de aynı acıyı yaşıyordu, onunla da konuşamadım.
Artık gittiğini kabullendiğimde gerçek bir suçluluk ve bununla birlikte anksiyete krizlerim başladı. Tüm klinik süreçlerini, o ana kadar yapılan tüm tedavileri, verilen ilaçları, hastalığıyla ilgili çektiğim bütün videoları, yaşadığımız her anı oturup saatlerce düşündüm. “Bu ilacın yerine başka ilaç verilmeli miydi?” “Tanıyı daha erken alsaydı yaşam süresini uzatabilir miydim?” , “Check up çok pahalı, ben para biriktirmeyi beklediğim için mi böyle oldu?” , “Kesin başka bir belirtiyi gözden kaçırdım ondan böyle oldu” , “Arabayı daha hızlı sürseydim belki daha çabuk gidebilirdik” , “Biraz daha oyun oynatsaydım belki de kalbine iyi gelecekti” Bu ve buna benzer binlerce soru. Hem kendimi, hem etrafımı hem de hekimleri suçlamaya başladım. Çok acımasızdım.
Düşünebileceğim her detayı düşünüp elimden geleni gerçekten yaptığıma asla inanmadım. Hala öyle. Bütün hayatımı onun felçli oluşuna göre düzenledim, ilaçlarınının saatini bile aksatmadım, her belirtide hekime gösterdim evet ama bunlar yetmiyor. Tarif edemediğim bir bilinmez duygu ile yaşamaya devam ediyorum.
Bununla birlikte özlem başlıyor. Hayatımda hiç kimseyi ve hiç bir şeyi bu kadar özlemedim. Hani böyle nasıl anlatayım hasret çekmek diye bir şey varmış.
Artık toparlanmam gerekiyordu çünkü sağlığım bozuldu. Sanırım bu kısım kabullenişe geçirdi beni. Bebekliğinden beri döktüğü bıyıkları saklıyordum. Onlar için küçük bir parmak vazo aldım ve masama koydum. İstediğim her an dokunup koklayabiliyorum. Yaklaşık 500 tane fotoğrafını bastırdım, güzel bir albüm yaptım. O da masamda. Muhtemelen saçma gelecek ama bazen şöyle yapıyorum: “Şimdi albümden bir sayfa açacağım ve o sayfadaki fotoğrafın hissi bana oğlumdan bir mesaj verecek” Hep de güzel güzel fotoğraflar denk geliyor..
Gün aşırı oğlumun mezarına ziyarete gidip onunla konuşuyorum. Mama ve su kabını mezarının yanına koydum başka kedi köpekler de yesin içsin diye.
Oğlanın felçli oluşu, çiş kaka alma durumlarından ötürü seyahat planlarımızı etkiliyordu. Örneğin hiç yurtdışına çıkmamıştım şimdiye kadar. Eşim bir plan yaptı, yurtdışına çıktık bir kaç günlüğüne. Ama bu seyahat bile suçluluk duygusuna yol açmadı değil. Yanıma onun bir fotoğrafını aldım. Çektiğim her kareye önce onun fotoğrafını koydum, bütün manzalar oğlumun fotoğrafıyla oldu.
Geçiyor mu? Hayır. Azalıyor mu evet. Şimdi yazıyı okuyunca süreçleri doğru ilerlettiğimi farkediyorum. Umarım kimsenin bu yazıya ihtiyacı olmaz. Ama bu yazı için canı gönülden teşekkür ederim. İyi ki varsınız.
Tugce
25 Şubat 2025Cok detayli bir yazi olmus. Basucunda durmasi gereken onemli bilgiler var. Yas kisisel olarak cok degisen bir sey. Cocuklugumda, evimizin yarisi hayvan asigiyken, diger yarisi bir hayvanla birlikte yasamak istemiyordu ve muhabbet kusu ile orta yol bulunmustu. Cok sevdik ve erken kaybettik. Uzuntusu cok agir oldu diye baska bir hayvana kapilar acilmadi. Uzun yillar sonunda yeniden bir kusumuz oldu, o da 13 yil saglikla yasadi. Su anda kendi evimde bir adet kedi dostum var. Sagligi iyi olsun, mutlu olsun diye gozune bakiyorum. Sevgisi cok buyuk, kaybindan da korkuyorum. Yaziniz icin tesekkurler.
Semra
25 Şubat 2025Günlerdir bu röportajı bekliyordum. Nedense kendim girip araştırmak dahi istemedim. Yas sürecimi sağlıklı geçirmeyi araştırmak bile suçlu hissettiriyordu. Bir kaç kişi dışında gerçek düşüncelerimi kimseyle paylaşamadım, paylaşmadım. Anlaşılabileceğimi düşünmedim. “Altı üstü kedi” , “Bu kadar abartma” cümlelerini duymaktan korktum. Ama anlatmak istiyorum.
Oğlum 5 yaşındaydı. Gideli 23 gün oldu. 4,5 yıldır arka patileri felçliydi. 7/24 birbirimize bağımlıydık. Birbirimize diyorum çünkü sadece onun bana olan çiş kaka alma süreci bağımlılığı değildi bu. Benim de duygusal olarak ona ihtiyacım vardı ve birbirimizi tamamlıyorduk.
Kalp büyümesi teşhisi aldıktan kısa bir süre sonra yaşadığımız komplikasyonlar nedeniyle klinikteydik, durumu iyiye gitmiyordu. Bu süreçte hiçbir yaşamsal gereksinimimi yerine getirmedim. Yemek yemedim, su içmedim, sadece sigara içerek klinik bahçesinde ağlayarak bekledim.
Hekim “Başınız sağolsun” dediğinde iki göğsümün arasında gerçek bir ateş hissettim. Fiziki bir acıydı, sanki gerçekten yanıyordum. Soyunmaya başladım. İnkarım o an başladı. “Yok” diyordum, bir şey vardır “Yanlış bilgi vermişiz oğlunuz yaşıyor” diyecekler diye geçiriyordum içimden. Ama öyle olmadı.
Oğlumu kucağıma aldığımda sanırım yine bu inkar nedeniyle sarmalarına izin vermedim. Kucağımda eve getirmek istedim. Vücudu katılaşmaya başlamasına rağmen “Yok yok eve gidelim yaş mamayı görünce gelir kendine” düşüncesi geçiyordu kafamdan. Biliyorum çok saçma geliyor ama gerçekten böyle düşünüyordum. İnanır mısınız bu duygu gömdükten sonra dahi geçmedi.
Çalıştığım için iki gün yıllık izin alabildim. Çünkü kurumsal hayatta insan yakınlarımız vefat ettiğinde verilen idari izin, evcil hayvan vefatında verilmiyor. Bu iki gün neredeyse durmaksızın ağladım. Evde tüyünü gördüğümde, mama kaplarını gördüğümde, kokusu burnuma geldiğinde, çiş kaka alma seremonimizin zamanlarında, her ama her anda ağladım. Kimseyle konuşmadım. Halbuki eşim de aynı acıyı yaşıyordu, onunla da konuşamadım.
Artık gittiğini kabullendiğimde gerçek bir suçluluk ve bununla birlikte anksiyete krizlerim başladı. Tüm klinik süreçlerini, o ana kadar yapılan tüm tedavileri, verilen ilaçları, hastalığıyla ilgili çektiğim bütün videoları, yaşadığımız her anı oturup saatlerce düşündüm. “Bu ilacın yerine başka ilaç verilmeli miydi?” , “Tanıyı daha erken alsaydı yaşam süresini uzatabilir miydim?” , “Check up çok pahalı, ben para biriktirmeyi beklediğim için mi böyle oldu?” , “Kesin başka bir belirtiyi gözden kaçırdım ondan böyle oldu” , “Arabayı daha hızlı sürseydim belki daha çabuk gidebilirdik” , “Biraz daha oyun oynatsaydım belki de kalbine iyi gelecekti” Bu ve buna benzer binlerce soru. Hem kendimi, hem etrafımı hem de hekimleri suçlamaya başladım. Çok acımasızdım.
Düşünebileceğim her detayı düşünüp elimden geleni gerçekten yaptığıma asla inanmadım. Hala öyle. Bütün hayatımı onun felçli oluşuna göre düzenledim, ilaçlarınının saatini bile aksatmadım, her belirtide hekime gösterdim evet ama bunlar yetmiyor. Tarif edemediğim bir bilinmez duygu ile yaşamaya devam ediyorum.
Bununla birlikte özlem başlıyor. Hayatımda hiç kimseyi ve hiç bir şeyi bu kadar özlemedim. Hani böyle nasıl anlatayım hasret çekmek diye bir şey varmış.
Artık toparlanmam gerekiyordu çünkü sağlığım bozuldu. Sanırım bu kısım kabullenişe geçirdi beni. Bebekliğinden beri döktüğü bıyıkları saklıyordum. Onlar için küçük bir parmak vazo aldım ve masama koydum. İstediğim her an dokunup koklayabiliyorum. Yaklaşık 500 tane fotoğrafını bastırdım, güzel bir albüm yaptım. O da masamda. Muhtemelen saçma gelecek ama bazen şöyle yapıyorum: “Şimdi albümden bir sayfa açacağım ve o sayfadaki fotoğrafın hissi bana oğlumdan bir mesaj verecek” Hep de güzel güzel fotoğraflar denk geliyor..
Gün aşırı oğlumun mezarına ziyarete gidip onunla konuşuyorum. Mama ve su kabını mezarının yanına koydum başka kedi köpekler de yesin içsin diye.
Oğlanın felçli oluşu, çiş kaka alma durumlarından ötürü seyahat planlarımızı etkiliyordu. Örneğin hiç yurtdışına çıkmamıştım şimdiye kadar. Eşim bir plan yaptı, yurtdışına çıktık bir kaç günlüğüne. Ama bu seyahat bile suçluluk duygusuna yol açmadı değil. Yanıma onun bir fotoğrafını aldım. Çektiğim her kareye önce onun fotoğrafını koydum, bütün manzaralar oğlumun fotoğrafıyla oldu.
Geçiyor mu? Hayır. Azalıyor mu evet. Şimdi yazıyı okuyunca süreçleri doğru ilerlettiğimi farkediyorum. Umarım kimsenin bu yazıya ihtiyacı olmaz. Ama bu yazı için canı gönülden teşekkür ederim. İyi ki varsınız.
Tuğba Küntüz
25 Şubat 202527 Haziran 2024’te 16 yaşındaki kedi kızım Çilek’i kaybettim. 2 yıl öncesinde yaşlılığa bağlı bilişsel işlev bozuklukları başlamıştı ve zor bir 2 yıl geçirdik. Ölmeden önceki gece onunla konuşmuştum, bir veda gibiymiş aslında. Bize çok iyi bir evlat olduğunu, çok özel olduğunu anlattım. Bizim ilk tecrübemiz olduğu için hatalar yaptığımızı, bizi bunlar için affetmesini ve hakkını helal etmesini istedim. Sonra da bizi üzmemek için kalıyorsa bunun böyle olmadığını, eğer istiyorsa, huzur bulacaksa gitmesinde bir sakınca olmadığını açıkladım. Ertesi gün gitmeyi tercih etti kızım. Bende direkt kendimi suçlama başladı. Veteriner hekimim ama klinisyenlik yapmıyorum. Ben nasıl veteriner hekimim, onca yıl okuyup, bir de doktora yapıp kendi kedime hiç yardım edememiştim. Bunu bana başka bir arkadaşım söylese “Saçmalama, bununla ne alakası var. Sen en iyisini yaptın hep” derdim. onu bir pet mezarına gömdük. Arada ziyaret ediyoruz. En önemlisi ise çevremdeki insanların beni baş sağlığı dilemek için aramaları, benimle birlikte ağlamaları oldu. Şimdi hangi aşamasındayım bilmiyorum ama onu çok özlediğim anlarda halen hıçkırıklarla ağlıyorum. Onu kaybettikten 3 ay sonra sokakta yaşaması zor olan 2 aylık kör bir tekir yavrusunu aldık eve. Tam iki gün sonra da kapımıza çığlıklarla miyavlayan, 2-3 aylık bir yavru kedi geldi, kızımızın aynısı. Şimdi iki kardeş Çilek ablalarının hikayelerini dinliyorlar benden.
Arzu Başak Bekar Çalışkan
25 Şubat 2025Yaklaşık 10 ay önce kedimi kaybettim… Yeni doğum yapmıştım ve bebeğim 5 aylıktı daha o uyurken balkonda hava alıyorduk ve bı anda uyanıp ağlamasıyla içeri koştum. Kedim bensiz çıkmasın balkona diye el alışkanlığı ile onu içeri almadan bebeğe koşarken kapıyı kapatmışım… Bebekle ilgilenirken bir anda aklıma geldi 5 dk anca olmuştu halbuki. Balkona koştum ve pekmez yoktu…. Aşağı düştüğünü görünce bebeği bırakıp aşağı koştum yaşıyordu hemen kucakladım eve çıktım çantasına koyup bebeği alıp veterinere götürdüm. 3 ayağı kırıktı… Ağzını bı yere çarpmış kesin dilinin ucu kopmuştu… İlk günü atlattı iç kanama riskinin olmadığını öğrendik ama ağrıları çoktu yemek yemek istemiyordu her gün veterinere gittim yemek yedirdim. Kırıkları için ameliyat olması gerekiyordu ve bunu yapacak hekimin yeri başka bir ilçedeydi… Perşembe günü düştü cuma ameliyat dediler yapmadılar cumartesi olacak dediler cumartesi travması var pazartesi yapcam dedi doktor… İlçeye gitmeden önce son kez gidip gördüm sevdim sarıldım bu onu son görüşümmüs… Çok kırılgandı bana çok bağlıydı cumartesi pazarı beni görmeden ortopedist hekimin muayenehanesinde geçirdi…. Pazar günü kapalıydı ve yalnızdı tamamen belki ağrı kesisi bile yapılmadı…. Pazartesi günü sabah aradım durumu iyi bugün operasyona alınacak dediler… Öğleden sonra ameliyatı kaldıramadı kaybettik dediler… Hala kulağımda… O günden beri bir daha hiç bişey eskisi gibi olmadı… Cenazesinin getirdiler kutu içinde aldım defnettim… Bebeğim küçük olduğu için güçlü durmam gerekiyordu bana ihtiyacı vardı… Öyle böyle 10 ay geçti üstünden…ve ben hala bu can acısı pişmanlık suçluluk acabalar keşkeler ile nasıl mücadele edeceğimi bilemiyorum…. Kapıyı kapatmasaydım onuda alsaydım keşkeleri… Belki iç kanama riski kalktığında hemen operasyona alınsa o kadar ağrı çekmeden aç kalmadan bizden uzak terk edilmiş hissetmeden ameliyat olsaydı… Belki yaşayacaktı…. Düşüncesi… Kafamın içinde hep uğulduyor… Onu düşündükçe hala nefesim daralıyor…. Kalbim patlayacak gibi hissediyorum…. Öfkeliyim yalnız hissediyorum mutsuzum çok özlüyorum… Güzel kızım pekmezim seni çok seviyorum… Benim ilk göz ağrım evladım… Keşke hiç birini yaşamamış olsaydık… Her zaman kalbimin en güzel köşesinde yaşamaya devam edeceksin… Burdan kaybı olan tüm anne babaların acısını paylaşmak istiyorum… Evlatlarımız cennet bahçelerinde özgürce koşturuyorlar tüm acılardan hastalıklardan azadeler… Umarım mutludurlar…